18 Nisan 2012 Çarşamba

disko topunu andıran minik bir maymun.

kimlik değiştirmeden önce yazdığım blogu takip etmiş olanlar bilirler. en çok bahsettiğim iki şey ablam ve michael jackson idi. ama en çok da beni michael jackson ile tanıştırmış olduğu gibi, bugün hayatımda çok değerli olan bütün o şeylerle beni tanıştıran ablamdır en çok bahsettiğim şeylerden biri.

zaman zaman disko topu, zaman zaman zamansız çıkagelen bir kahır und der bela, bazense insanı evinde hissettiren bir çeşit kuş gibidir. oldum olası kendisini kendime örnek almışımdır. akıllı bir çocuk olduğum için genelde hep onla ilgili iyi şeyleri örnek almışımdır. genetikle bulaşan birkaç probleminde aramızda lafı olmayacağına yıllar önce karar verdik. genetik bir atık olduğum gerçeğiyle beni barıştıran ve kendimi bu halimle bana sevdiren insanlardan biridir o. balina yutmuş baykuş gibi göründüğüm dönemlerde bile arkadaşlarına ne kadar güzel bir kardeşi olduğunu anlatan anlaması imkansız bir kişiliktir o. beni hiçbir zaman şişman olduğumu anlayamayacak kadar farklı bir gözle görebilmiştir nasıl yapabildiyse. benim onu görme şeklimse tamamen şaşkınlık uyandırıcıdır.

henüz orta okulda iken bir gün bir rüya gördüm. o zamanlar sevgilim olduğunu zannettiğim hollywood starı robert downey jr. ablama aşıktı. ablamla sevgili oluyorlardı. ben bunu öğrenince çok üzüldüğüm için de ablam ondan ayrılıyordu ama bu üzüntüye dayanamayan robert ablama bir mesaj atıyordu. mesajın ne olduğunu bilemiyorum tam o sırada kan ter içinde uyandım. her şey tamamdı, problem yoktu. yatağımdaydım, evimdeydim, ablamın odasının kapası kapalıydı - demek ki robert'ın yanında değildi (sanki öyle bir imkan varmış gibi) - yani her şey yolundaydı. içim birazcık da olsa rahatlamış şekilde odamdan çıkıp tuvalete doğru yol aldım. tam ablamın odasının önünden geçiyordum ki bir mesaj sesi geldi...beni tanıyanlar bilirler. arada bir en kral delinin yapmayacağı şeyleri yaparım. tekme ile ablamın odasının kapısını açarak içeri daldım ve bağırmaya başladım. güvendiğim dağlara kar yağmış, ablam robert'la işi pişirmişti. işte benim ablamı görme şeklim buydu. o benim hayallerimde bile sevgili olamıycam kadar müthiş erkekleri parmağının ucunda oynatabilecek kadar yükseklerdeydi. benim hiç çıkamayacağım kadar yüksek şatolarda salına salına gezinen ve bu hayatta yapamayacağı hiçbir şey olmayan, çok zeki ve çok güzel bir şeydi. içten içe güvenimi asla kırmayacağını bilsem de onu gördüğüm bu "benim ablam istediği her şeyi elde edebilecek kadar güçlü biridir." düşüncesi, güvenime ağır basmıştı. dışarıdan bir garip gelse de bu ablamı ne kadar büyük gördüğümü gösteren olaylardan sadece biridir. 

en şişman zamanımda heveslendim diye şeklinin bozulacağını bile bile tüm kıyafetlerini bana giydiren bir çocuktur o. dokunsalar ağlayacak gibi olduğumda haydi bir makarna yapıp türk filmi izleyelim demeyi akıl edebilecek tek insandır. yanında kolamı soğuk servis etmeyi de ihmal etmeyecektir üstelik. bazen iyi bir şey yaptığını sanarak olmayacak işler yapsa da şapşal şapşal bakıp ne yaptığını anlamaya çalışırken o, benim "aman ya gene kızamıycam, gene bilmeden yapmış sersem" diyeceğim o insan gene benim ablamdır. 

tüm bu gücüne rağmen bazen etten kemikten var olduğu gerçeğiyle karşılaşınca yerle bir olacak kadar kırılgan ve minik olan o insan da benim ablamdır. bildiğin o sevimli minik maymunlar gibi etrafında neler olduğunu anlayamayan ve ilk sarılana kollarını dolayıp kendini güvende zanneden o küçük kadın benim ablamdır. insanın kardeşinin / ablasının olmasının en güzel yanlarından biri de çok yalnız hissettiğinde bir gülyabani, hayalet veya uzun bacaklı korkunç bir yaratığa muhtaç olduğunu hissedecek kadar kimsesiz kaldığında; içten içe yanında her zaman o bir kişinin olacağını bilmektir. iyi ki varsın minik maymun!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder