13 Ekim 2011 Perşembe

doğayı koruyalım lütfen sertapcığım...


Eğer kadere hüznü, perişanı ben yazsaydım;
bunu da kendimi bilmezce dile getiriyor olsaydım aynen şu şekilde:

Ben yazdım kadere hüznü, perişanı
Sonu gelmez yinede bitemez ümitler
Ama yoksa bahçemin eski şanı
Sebebi koparılan çiçekler

Ben yazdım ulan diye başladığım bir cümleyi "ama" ile devam ettirmemeye büyük özen gösterirdim. nerede o kendini bilmez gürleme ve cahil cesareti şimdi?

Koskoca Sertap Erener kalksın kadere hüznü, perişanı ben yazdım diye bas bas bağırsın, ondan sonra "ama" yoksa bahçemin eski şanı sebebi koparılan çiçekler desin. 

oldu mu şimdi annem?

Kalkmış kadere meydan okuyosun seni yazı tahtası gibi kullandım ben ulan elimin kiri kader diyorsun, ondan sonra da gelip bana 3-5 tane boynunu bükmüş orkideyle, bir avuç karanfilin lafını yapıyorsun. bende o toplar olsa büyük dağların yaratılmasına yardım ettim, küçük dağları bizzat ben yarattım, ovaları da osurarak yaptım şeklinde bir forsum olsa tüm çiçeklerin kafası kopsa, dımdızlak kalsa bahçem, kel kalsa tüm çiçeklerim...kelimi öp annem derim.

işin aslı senden de aynını yapmanı beklerdim be Sertap Erener...

Senin yüzünden burda ben kadere hayal kırıklığını ve boş işlerle uğraşmanın verdiği bitkinliği yazdım. Kayıtlara geçsin lütfen. Bu da mı gol değil hakim bey?

8 Ekim 2011 Cumartesi

o minik kayığı şimdi ara tara tırım tırıs yok.

bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı. o da bendim. asgari ücretle çalışıyor, çok güzel işler yapıyordum. bir şeyler öğreniyordum. mütevazi hayallerim o zaman da yoktu. çalışıyordum. seviliyordum. kendimi seviyordum. sen beni seviyordun. iş yerimdekiler beni seviyordu. annem beni naparsam yapayım sever, o da beni seviyordu. en çok da ben kendime tahammül edebiliyordum bir nebze o zamanlar. o zamanları özlüyorum.

sonra fakir olmayan ama hala içgüveysinden gurur öğrenmiş, hallice bir genç vardı. o kim tanımıyorum hiç ama daha çok para kazanan bir ben vardı oralarda bir yerlerde. ruhumu şeytana satmadıysam da meğilim yok değildi. daha çok para kazanırken de hayallerim vardı. hayallerim o zaman da mütevazi değillerdi. işyerimdekiler beni seviyor taklidi yapıyordu, sen beni artık sevmiyordun, annem naparsam yapayım beni sever, o beni yine seviyordu. ben kendime uzundur katlanamaz olmuştum. şeytan beni sevsin de ruhumu tamamen alsın diye bekliyordum.

bir süredir bekleyen bir öksüz bir yetim vardı. ruhunu satmasına ramak kalmış, yenisini almak için epeydir para biriktiren, bu seferkinin bir şeyleri değiştireceğine inanmaya çalışan, yeni inanç sistemleri geliştirmeye odaklı, gelişime başlamışken ulan kas da mı yapsaydım çok mu seksi olurdum ki diye düşünmeden de edemeyen bir ben vardı gene. bir ben ki o "atsan atılmaz, satsan atılmaz" bir hal almış. kendi içinde gelmeli gitmeli oturaklı getirgeçli anlar yaşayan bir hallerde. bekledim bekledim geçsin diye geçmedi. satmaya çalıştım şeytan bile almadı. yenisini almaya param yetmedi. sonuçta yine ben madurdum, yine ben öksüz ben yetimdim.

orta doğu'nun ortasında seni bekledim. sen beni öpersen belki de ben fransız olurum, biz paris'e filan taşınırız dedim. orta doğu serüvenim son bulur. kurtulurum buralardan, beklemekten diye düşündüm. pahalı şaraplar içer, anlamadığım tabloları anlamış taklidi yapar, konserve kutudan yapılmış sanatlara gönül verir, mutluluğu yeni ve bakımlı sokaklarda estetikli memelerimle ararım diye hayaller kurdum. eskiden bir mutlu oldum diye yine olurum havaların girdim. şimdi bakıyorum o eski zamanı, anıları, seni, beni - özellikle de o zamanki beni - ara tara tırım tırıs yok. yok lan. yok oldu. yok. aslında hiç yoğdu. biz hiç olmadık. fak yu lan aaayt diye halk konserlerinde bağırmak, müslüm gürsese sarılıp ağlamak, süpermenle cehenneme gitmek istiyorum. rep yaparken bir yandan da silahımla havaya ateş atmak akabinde de heyecanlanıp halay çekmek istiyorum. neler neler istiyorum da, istediklerimi şimdi ara ki bulasın.

ancak olaya dışarıdan bakınca anlıyorsun. Gorgias - kalbimin tek hakimi - hep haklıymış. Arasam da bulamazmışım, bulsam da mutlu olamazmışım, olsam da uzun sürmezmiş, sürse de sakız gibi uzar can sıkarmış, can sıksa da ... evet bu da anafikir zaten. sonuçta neyi ararsam, neyi bulursam ya da bulamazsam hepsi bir yerden sonra canımı sıkacakmış. paris'e de taşınsam suudi arabistan'ın çöllerinde ağzıma burnuma kum kaçıcakmış. ne kadar uzağa kaçarsam o kadar kovalayacak, ne kadar uğraşırsam o kadar hızlanacak bir lanet olan bu beynimle, senden bir şey istiyorum. bana bu işkencenin bitmesine çok az kaldığını söylemeni ve beni inandırmanı istiyorum. inandıramıyorsan bile beni kendimi kandırabilecek kıvama getirebilmeni istiyorum. ben kendimi biliyorum nazlı yarim... ben yine bu yaranın kabuğunu koparıp yerim bir acıktığımda. üstünü de kahkalarımla kapatırım, kapandığı kadarıyla.