25 Mayıs 2012 Cuma

erken kaçan yol alır.

herkes erken kalkan yol alır zanneder ama bunca yıldır sabahın köründe uyanırım, daha bir gün birkaç saat içinde bir kemerde, bir kaşta, efendime söyliyim bir bodrumda olduğum olmadı. uyan dur sonuçta ankaradasın. 25 senedir gidemediğim şehirden erken kalkıp kaçamayacaksam niye uyanıyorum lan ben?

ankara gece hayatında bir new yorker edasında gezmek diye bir şey var. her allahın sabahı dün ne biçim içtik oluuumm, dün ne biçim eğlendik haaa diye geçen konuşmalar neticesinde zannedersin ki bir manhattan sokaklarını arşınladık, arşınlarken de bir sex and the city içkileri devirdik. tanımadığım birinin dediği gibi: aşağı yürürsen sakal yukarı yürürsen sekans gittik geldik, laplaplap bira içtik.

kısır döngünün kısırı çok kalorili diye hayatımdan çıkardığımdan beri döngü içerisinde bir yarış faresi gibi koşturuyorum. düşmez kalkmaz bir allah ve kaç kaç bitmez bir ankara eşliğinde hayatıma devam ediyorum. döngüm içten yanmalı, kibariyem içten fırlamalı bir şekilde geziyorum ankara sokaklarında. ara ara devrelerimin yandığını söylüyorlar ama benim devreler yıllar evvel tahliye oldular, teskere aldılar kimsenin haberi yok.

24 Mayıs 2012 Perşembe

yarama tuz değil, acısız dürüm bas ey sevgili!

ölür müsün öldürür müsün yıllardır insanları arada bırakan bir soru olarak sürdürmüştür varlığını. sinirlenmeye bağlı olarak insanın zihninde belirir. mesela biri üzerine balta ile koşuyorsa cevap bellidir, ölürsün. veya iş yerindeysen yapman gereken işi yaptıysan, sonra biri gelip üstüne çay döktüyse cevap diğeri kadar bariz olmasa da aşağı yukarı bellidir. azıcık delirmiş isen öldürebilirsin. ya da bir akşam evini bir grup seri katil basmıştır. seri bir şekilde gelip çok seri bir seni ve aileni öldürüp gidicez demiştir. sonuç ortadadır. aileni öldürürse, onları öldürürsün, tabi talihli günündeysen. yoksa öldürülürsün muhtemelen.

hayat insanı çok can sıkıcı şeylerle karşılaştırabiliyor. hiç unutmam hiç durmadan kavgayla geçen bir 5 ayın ardından, gece saat 3'te arayıp benle kavga etme isteğini dile getirdiği gibi şarlamaya başlayan sevgilimin 3. cümlesinde artık yaşamanın manasız olduğunu düşünmüştüm. ölür müsün? memnuniyetle. bir grup seri katil olmaması tercih sebebi olmakla birlikte, allahını seven üstüme acısız ölüm atsın durumudur bu. eğer kavgayı atlabilirsen de acısız bir adana dürüm iyi gidebilir tabi. yarama tuz basmayı sevmediğim gibi, yarama dürüm, makarna, pizza gibi besinleri basmaya bayılırım. acıya birebirdir.

acıya yemek basmak, acı sonucunda birinin memesine basılmak, kendini içkiye basmak, şişmiş gözlerine çaylı pamuk basmak, alışveriş yaparak ekonomine sekte vurmak... bunlar kişinin ölmek ve öldürmek arasında kaldığı durumlarda başvurduğu yollardır.

zaman içerisinde fark edersin. bir zamanlar hayatında bulunmak isteyip de bulunamadığın insanın özlemi yüzünden kendini foseptik çukurlarında boğuluyor sanırken, başkasının foseptik çukuruna düşmekten son anda kurtulmuş olduğun için serin sularda yüzüyor olduğunu anlarsın. anlarsın çünkü anlamak kolaydır. aslında bu hiçbir zaman anlamakta zorlandığın bir şey olmamıştır ama bilirsin ki sen iyi bir gözlemci değilsindir. anlamak kolay ama görmek zordur. özlemine korku filmi eşliğinde yoğurtlu makarna basar, yoluna devam ederken de buz gibi zero'nu yudumlarsın. (her türlü sponsorluğuna açığım bebişim, her ay 1 koli zero'ya bile tav olabilirim.)

her durumun bir yeter zamanı vardır. yeter geldiği zaman artık dürüm basmazsın yarana. makarna basmazsın. tuz basmazsın. kabuğunu oynayıp koparmaz yaranı kanatmazsın. durmak zordur. dinlemek zordur. anlamlandırmak zordur. anlatmak zordur. görmek zordur. kalmak zordur. gidersin. sen gidersin; geride hayalini kurduğun deniz kıyısındaki iş yerleri kalır, semtler kalır, altında yürüdüğün güneş kalır, kıyısında yürüdüğün deniz kalır, koklamaya çalıştığın çam ve yosun kokusu yerine kokladığın egzoz kokusu kalır. gerçekten gittiğinde bir gün o güneşin seni nası güzel ısıttığını fark edersin. evinin olduğu semt de iyidir hani. senin işinden iyisi mi var ulan? deniz güzeldir, işin gerçeği ankara'yı deniz bile kurtarmaz. bu da işin doğruya doğrusudur. bugünün yarınları var diye içip ceylan gibi sektiğin o dönemin sonunda... beklediğin an gelir. bir gün uyanırsın ve yarın olmuştur. sen hoşçakal der sırtını sağlam bir zemine: kendine yaslarsın.