2 Ağustos 2012 Perşembe

hava nasıl olursa olsun benim havam batsın.

bu yazımda tatilde olmamanın verdiği dayanılmaz ağırlığın üstümde yarattığı fillerden bahsedicem. üstümde oturan fillerden kendimi sıyırabildiğim miktarda evime doğru kaçmaya çalışırken, iş yeri sınırlarından çıkış anlarımda evime gidip önce üstüme rahat bir şeyler giyip arkasından molotof kokteyli içip havaya mı uçsam yoksa potasyum klorid içip ölümlülüğümle tanışsam mı diye düşünmeye başlıyorum. bu düşünceler eve kadar devam ediyor. eve geldiğimdeyse cola zero içiyorum.

madurum madurum diye kendimi yırttığım onca süre boyunca aslında hiçbir şeyin değişmediği ve maduriyetimin sona ermediği gerçeğini tarihin tekerrüre doğru kaykılmasıyla anlıyorum. kaykılmasa benim istemediğim bir taraflara bir tarafları şişerdi zaten. hiç şaşırmadım. matematik düşmanım, coğrafya ciğer acım, iyi bir arkadaş olarak bildiğim tarihse katakullilerle dolu bir ikiyüzlüye dönüştü bugünlerde iyice.

sonunda idrak ediyorum ki maduriyetimi kime, neye, hangi talihsizliğe, hangi şerefsizliğe veya kimin bana doğru olan kaykılmasına veya kimin benden ne tarafa kime kaçısına bağlarsam bağlayayım gerçek değişmiyor. kendimin en iyi dostu benim ve ben kendi başıma gelen en büyük talihsizliğim. içten yanmalı olarak devam ettirdiğim hayatımda mutluluk hissini 6 ay devam ettirebilirsem mutluluktan ölücek gibi olup daha çok gencim ölmeyeyim ben diyip mutsuzluğa doğru kaykılıyorum bu sefer. kaykılacak yerlerim ağrımadı gitti.

her şeyin tam tersine döndüğü o "an"ı her seferinde bir önceki seferden tanıyıp müdahele edememekse, insanlığın acizliğinden başka bir şey değil. bir arkadaşıma göre insan şekillenebilen bir canlı. bazılarına göre insan değişmez, olduğu gibi kabul edilmeli. bir diğer gruba göre ise insan hatalarından ders alabilen bir canlı. bana göreyse insan canlı değil. eğer o canlı ise bu koku neden? bu kokunun kaynağı bu canlı dediğimiz yaratıklarsa bence bunlar ölmüş. dolmuştaki otobusteki kokuları izah etmenin başka yolu yok. hepimiz ölüyüz ve çoktan kokmuşuz ki bu da bana şu lafı hatırlattı " dün boktun bugün koktun." oysa ki çoktan kokmuşuz. ben kendimi bildim bileli bu insanlar kokar durur. kokmayın abiler bünyemde yeşil dev hissi yaratabilersiniz. (burayı ablama armağan ettim)*

bunca sene kahrımda kaybolucam diye dinlediğim onca şarkıyı düşünüyorum. tekrara alıp aylar boyunca bazen bir sene boyunca durmadan yalnızca ve bir tek dinlediğim o şarkıları bile kaybettim zamanla ama kendimi kahrımda kaybedemedim. her aha kayboldum dediğimde iyileşip aynı yükleri edindim kendime. madur veya değil, kendimi bir tatil beldesinde kaybetmek istiyorum. canlı dediğimiz bu insanları ip marifetiyle boğup, aynı hamamın aynı tasıyla dövüp, tüm dertlerimden arındığım o denizlere atayım istiyorum. bu da bana yetmezse "bir güzellik yapsana gece bende kalsana kitabına uydur gel uysa da uymasa da" diye devam eden o şarkıyı bir kitle imha silahı olarak kullanıp en az 3 nesli yerle bir etmek istiyorum. ben aslında çok küçük ve basit şeyler istiyorum. ankara'ya döndüğüm an hava bozmasın istiyorum. ağustos 2'de havası kapalı olan bir şehirde olmamak istiyorum. sevmediğim insanlar ölmeseler de bir şekilde gözümün önünden süresiz yok olsunlar istiyorum. malulen emekliye ayrılmak istiyorum. tembellik etmem için maaşa bağlanmak istiyorum. ne istediğimi bilmediğimi düşünenlerinse bokunda boğulmalarını istiyorum.

herkesten ve her şeyden nefret ettiğim şu günlerde, yazarken bile iğrendiğim bu yazıyı burada noktalamak istiyorum. noktaladığım yeri bazukayla havaya uçurmak, uçuşan parçalarını sapanla vurmak istiyorum. iyi günler her nerde yaşıyor ya da yaşatılıyorsanız!